top of page
ANA SAYFA CIKIS

B E H U K O T A Y

İM BEHUKOTAY TELEHU

Tora bu haftaki peraşamızı İm Behukotay Telehu Veet Mitsvotay
Tişmoru sözleriyle açmaktadır. Raşi de im behukotay telehu
ifadesinin Tora’yı gayretle, çabalayarak öğrenme anlamına
geldiğini açıklar. Tora gayret edilerek öğrenildiği takdirde nail
olunacak bereketi de açıklamaktadır.
Tora’nın kullandığı telehu — giderseniz ifadesi biraz kulağımızı
tırmalamaktadır. Nitekim mitsvalar “uygulanır”, onlarla gidilmez.
Ancak Tora’nın bize “telehu — giderseniz” ifadesiyle öğretmek
istediği çok önemli bir nokta vardır.
Her gün Şema duasında şöyle deriz, “Vedibarta bam, beşivteha
beveteha, uvlehteha badereh — onlardan bahsedeceksin evinde
otururken, yolda giderken...” Tora’yı sadece sinagogda veya bir
Tora dersinde değil, evde otururken ve yolda giderken dahi
uygulamamız gerekir. İnsan her an düşünmekte ve her an aklı
bambaşka yerlere dağılmaktadır. Bunu doğru bir şekilde
kullanmayı bilmek insana her adımında mitsva yapmasını dahi
sağlayacaktır. Öncelikle Yisrael topraklarında yaşayan
kişiler her attıkları adımla bir mitsva yaptıklarını
düşündükleri takdirde bir gün içinde kaç tane mitsva
yerine getirdiklerini hayal bile edemeyiz. Kişi yurt dışında
da yaşıyorsa dahi yolda giderken bir Tora dersi dinleyerek
yürüyüş yaptığı zaman her attığı adım bir mitsvaya
dönüşecektir. İşte insan her anını mitsvaya çevirdiği zaman da
Tanrı ona Tora’da yazdığı tüm bereketi gönderecektir.

1

ÖZEL GÜNLER YERUŞALAYİM İSTANBUL RAANANA

KABALAT ŞABAT:18:51
MOTSAE ŞABAT: 20:07

KABALAT ŞABAT: 19:53
MOTSAE ŞABAT: 21:00

KABALAT ŞABAT: 19:08
MOTSAE ŞABAT: 20:10

İM
BEHUKOTAY
TELEHU

RAV ZAMİR
KOEN

ALAHA
BÖLÜMÜ
ONUNLA
KONUŞMAK
İSTİYORUM

HAYATTAN
HİKAYELER
BEREKET İ
İNDİRİN

Ancak sadece bu da değildir. Her ne kadar insan yolda giderken veya sahip
olduğu sosyal medya aracılığıyla Tora öğretileri dinliyorsa dahi, bu tabiri
caizse mono bir eğitim şeklidir ve stereo değildir. Stereo eğitim şekli iki kişinin
birlikte yaptıklarıdır. Her biri diğerine okuduğu bölümü açıklar ve diğeri eksik
kaldığı veya başka bir şekide anladığı bölümü ekler. Bu eğitim şekli haftanın
peraşasından Mişna’ya ve Talmud’a kadar her şey için geçerlidir.
İki kişi birbirlerine açıkladıkları zaman öğrenim çok daha ileri bir seviyeye
gelecek ve Tora’nın öğretisi kişinin bir parçası haline gelecektir.
Tora öğrenme mitsvası diğer mitsvalardan çok farklıdır. Tefilin takma, Kiduş
söyleme, Birkat Amazon okuma veya birisine yardımcı olma gibi mitsvalar
kişiyi sadece o an koruma altına alırlar. Öte yandan Tora öğreniminin her
kelimesi bir mitsvadır ve insanı hem o an, hem de kitabı kapattıktan sonra
korur.
Tora öğrenimini anlayarak yapılmadığı takdirde bu bir mitsva sayılmaz. Kişi
sabahtan akşama anlamayarak Mişna veya Talmud okuyorsa bu sadece boşa
zaman geçirdiği anlamına gelir. Bu yüzden açıklayan kitapları kullanmak veya
en iyisi bir kişi ile birlikte öğrenmektir. Ancak bir öğrenim türü daha vardır ki,
Rav Hida’nın ve daha birçok otoritenin de dediği gibi, anlaşılmadan da
okunduğunda mitsva sayılır. O da Zoar Akadoş’tur. Rabi Şimon bar Yohay’ın on
üç yıl boyunca kaldığı mağarada yazdığı Zoar eserini sadece okumak dahi hem
mitsva sayılacak, hem de kişinin ruhunu, hepimizden uzak olsun,
günahlarından arındıracaktır. Zoar Akadoş’un ahlak öğretileriyle dolu olduğu
gibi, çok derin olan ve sadece kendilerini yıllarca bu eğitime adamış kişiler
anlayabilirler. Yeşivamızın müdürü ve neslimizin Kabala konusunda yegâne
otoritelerinden biri olan Gaon Rav Yaakov Hillel bize verdiği derslerinde şöyle
demiştir — yardım almadan alınarak yapılan Kabala eğitiminde insanın
anladığını düşündüğü her açıklamanın tam tersi doğru olan açıklamadır.
Bu nedenle insan derin sulara dalarken dikkatli olmalı ve her açıklamayı
konusunda uzman birisinden öğrenerek yapmalıdır.

2

Zoar Akadoş okumak nihai kurtuluşun merhametle gelmesini sağlayacağı gibi,
içinde bulunduğumuz günlerde mevcut düşmanlarımızın attıkları füzelere
verilecek en iyi cevaptır. Askerlerimizin başarılı olmaları için dua etmemiz,
Teilim ve Zoar kitaplarımızı elimizden düşürmeyerek Yisrael halkının huzuru
için dua etmemiz gerekir.
İnsan yolda giderken bile Tanrı’ya birlikte olduğunu düşündüğünde, Tora
öğrenebildiğinde ve öğrenen kişilere verdiği değer ile kendisini, ailesini ve tüm
Yisrael halkını koruma altına alacaktır. Bizim de bu yolda ilerleyebilmemiz
dileğiyle!

PARÇALANAN BANKNOT!

SORU:
Sekizinci sınıf öğrencisi olan Yonatan dedesinden hediye olarak yüz
dolar alır. Hediyeyi aldığı gibi cüzdanına veya gizli bir yere yerleştirmek
yerine bir üçkağıtçılık yapmaya girişir. Bunun için bir olta misinası alır
ve parayı sıkıca bu misinaya bağlayarak bahçenin ortasına bırakır.
Arkadaşları da yavaş yavaş banknota doğru yaklaşmaya başlarlar. Tam
ellerini uzatacaklarken Yonatan parayı kendine doğru hafifçe çeker.
Başta arkadaşları bunun gerçek olduğuna inanmazlar ama yine de
almaya çalışırlar. Sürekli onlarla oyun oynayan Yonatan saklandığı
yerden gülerek olanları izlemektedir.
Ancak yalancının mumu yatsıya kadar yandığı gibi Yonatan’ın oyununun
ortaya çıkması hiç gecikmemiştir. Neoray adlı öğrencilerden biri durumu
fark eder ve yere doğru doğrulduğunda banknotun bir misinayla
bağlandığını görür. Bu sefer oyun oynamanın sırası Neoray’a gelmiştir.
Öğrenci banknota yaklaştığında tam Yonatan onu geri çekecekken
ayağını koyar ve banknot ayağının altında paramparça oluverir.
Banknot paramparça olunca Yonatan öfkeli bir edayla koşarak olay
yerine gelir. “Sen benim paramı paramparça ettin! Bunun cezasını
ödeyeceksin. Aynı banknotu bana geri vereceksin” diyerek ona haykırır.
Neoray da ona karşılık olarak, “ben sadece ayağımı koydum, parayı çeken
ve yırtılmasına neden olan sendin” diyerek kendisini savundu.
Hak kiminle?

3

CEVAP:
Yonatan yüz dolar gibi oyun oynamak için son derece yüksek bir banknotla
oyun oynamayı göze aldığında, böyle bir sonucun olma ihtimalini de göz
önünde bulundurması gerekirdi. O böylesi bir oyuna girişebildiğine göre,
banknotun sorumluluğunu da almış demektir.
Buna benzer bir soruyu Rabenu Aşer alahik eserinde gündeme getirmektedir.
İki kişi (Tora’dan ve Tanrı korkusundan uzak) güreşmeye karar verirler. Biri diğerini
yere düşürür ve ona zarar verir. Tabii ki yere düşüren kişi ortaya çıkan zararı
karşılamaktan muaftır. Çünkü ikisi de güreşmeyi baştan kabul etmişlerdir ve
ortaya her hangi bir zararın çıkacağı açık ve nettir. Ayrıca karşısındakini
düşürürken ona zarar vermeyecek şekilde düşürmesini de beklemek hayal
ürünü olacaktır. İkisi de başlarına geleceklerden haberdardırlar ve
birbirlerinin zararını ödeme yükümlülüğü doğmayacağını da bilmektedirler.
Aynı şekilde bizim sorumuzda da Yonatan arkadaşlarından birinin bu oyuna
son vereceğini aklına getirmesi gerekirdi. Bu nedenle Yonatan kendi kendisine
zarar vermiştir ve Neoray zararı karşılamaktan muaftır.

ONUNLA BİR ŞEY KONUŞMAK İSTİYORUM

Tekrar kavga ettik. Ve yine anlamsız ve değersiz şeyler için... Dışarda
gökyüzünü gri bulutlar kaplıyor ve yağmur damlaları camlara vurmaya
başlıyordu. Gök gürültüleri, Moti’nin kükremelerine verdiği arayı
doldurabilmek için en şiddetli şekliyle geliyorlardı. Alt kattaki komşuma indim.
Bu kocaman apartmanda beni anlayan bir tek o vardı. Bizim hayatımıza
dışardan bakan birisinin paylaştığımız pek de fazla bir şey olmadığını
görebilirdi.
Komşum bilgisayar alanında çalışan ve kırklara ulaşan bekar bir kadındı. Ben
ise genç, evli ve yuva öğretmenliği eğitimi alan birisi olmama rağmen, kalbime
oturan her taşta soluğu onun evinde alıyorum.
Anlayış dolu gülümsemesiyle her zaman beni dinlemeye hazır hissi veriyordu,
“ne oldu? Neyin var?” diye sordu.
“Yine kavga ettik” dedim ve kendimi kanepedeki son derece konforlu deri
yastığın üzerine bırakıverdim. Nat ali ise mutfağa doğru yönelip ikimize de
capuccinno hazırladı. “Alt tarafı ne yaptım ki?” diye sordum. “Kendin monte et”
şeklinde çalışan bir dükkandan salon için bir kütüphane satın aldık. Ben de en
doğru şekilde monte etmesi için marangoz çağırdım. O da akşam eve
geldiğinde kütüphaneyi kimin monte ettiğini sordu. Ben de, “marangoz

4

çağırdım” dedim. O da marangoz çağırmama sinirlendi, “ben de rahatlıkla
yapardım, boşuna marangoz çağırmışsın” dedi. Ben de ona, “alt tarafı yüz şekel
verdim ve kütüphane hazır. Ne var ki bunda?” dedim. “Olay para değil” diye
tersledi beni. “Eminim ki para değildir. Ne kadar cimri birisiyle evlendiğimi
tahmin bile edemezsin” dedim.
Natali capuccinoyu yudumlarken, “peki nasıl bitti bu tartışma?” diye sordu.
“Sinirlendi ve akşam yemeği bile yemeden zıbarıp uyudu. Zar zor bir iki kelime
konuşabildik. Bıktım usandım. Gücüm kalmadı bu adamın saçmalıklarıyla.”
“Hakikaten de bu gibi durumlar insanı çıldırtabilir. Sen iyi bir şeyler yapmaya
çalışıyorsun ve olumlu karşılık almayı beklerken, bir de böyle anlamsız bir
tepkiyle karşılaşıyorsun. Sana bir şey söyleyeceğim ama alınma lütfen. Sizin üst
katınızda herkesin çok methettiği bir aile danışmanı olduğunu duydum. Herkesi
en iyi şekilde yönlendiriyor ve bütün problemlere derman oluyormuş.”
“Ben? Ben danışmana mı gideceğim? Orada bir şeyimi mi unuttum ki gideyim?”
“Ne kaybedersin?” derken sanki düşüncelerimi okuyordu. “yardımcı olmazsa bile
zarar da verecek değil ya. Alt tarafı sadece bir kat yukarı çıkacaksınız.”
Kanepeden kalktım ve “ben bir düşüneyim bu danışmanı” dedim ve eve geri
döndüm.
Akşam yemeğinde Moti bir reklam gazetesine bakıyor ve nerede indirimler
varsa onları inceliyordu. O hep indirimleri inceler zaten. Mutfakta sadece
çatalla bıçağın birbirine çarpış ve yemeği çiğneme seslerimiz duyuluyordu.
Sessizliğin sesi bizim sesimizden daha çok ses çıkartıyordu. Bu sessizlik beni
çıldırtıyordu ve daha fazla dayanamadım.
“Ne duydum biliyor musun?” Moti kaşlarını kaldırarak bana baktı ve “Ne
duydun?” diye sordu.
“Üst katımızda bir aile danışmanı var ve herkes ondan çok faydalanıyormuş.
Ülkedeki en seçkin danışmanlardan biriymiş” diyerek övdüm de övdüm
komşumuzu.
“Gerçekten mi? Böyle bir işle uğraştığını hiç duymamıştım” dedi Moti ve
“düşündüm bir an ve aslında hiçbir komşumuzun ne işle uğraştığını dahi
bilmediğimi fark ettim.”
“O zaman ne dersin?” diye sordum.
“Benim danışmana filan ihtiyacım yok” dedi son derece ilgisiz bir edayla.
“Belki senin yok ama bizim ihtiyacımız var” dedim. “Şu halimize bak! En
anlamsız şeyler için kavga ediyoruz ve ardından bir hafta da konuşmuyoruz. Bu
durum sana normal mi geliyor? Çocuklarımız olunca ne yapacaksın? O zaman da
mı benimle konuşmayacaksın?”

5

Moti çatalı tabağa vurarak sesler çıkartmayı tercih etti ve cevap vermedi.
“Ayrıca merak etme; eminim ki bize komşu indirimi yapacaktır.” Moti çatalı
vurarak melodiler çıkartmaya devam etti. “Bunun parayla bir alakası yok...”
diye mırıldanırken birden yerinden kalktı ve “hadi gel gidelim. Kaybedecek
neyimiz var zaten?”
“Saat on buçuk” dedim.
“Tamam işte. Bu saatte müsaittir herhalde” dedi. “En fazla müsait olmadığını ve
başka bir zaman gelmemizi söyleyecektir.”
Merdivenleri çıktık ve kapıyı çaldık. Her hangi bir ses gelmiyordu. “Bak
uyumuşlar. Gel aşağı inelim” dedim. Uzaktan ayak sesleri gelmeye başladı ve
kapı açıldı.
“Biz alt kattaki komşunuzuz” dedi Moti. “Buyrun içeri girin” dedi pijamalı ev
sahibi Rus aksanıyla. Komşumuz, “Ben hep çöpü atmaya aşağıya inerken sizi
görüyorum” dedi. Ben de havadaki gerginliği almak için, “ben de elinizdeki çöp
torbası nerede diyordum” dedim gülümseyerek.
Moti de bana ters bir bakış attı.
“Buyrun oturun” dedi komşumuz. “Size içecek bir şeyler getireyim.”
Etrafa biraz göz gezdirdim ve çok az resim asılıydı ve kütüphanesinde de
birkaç tane rusça kitap vardı. Aile danışmanlığı hakkında olduğundan
emindim. Önümüze nane tadında bir içecek ve son kullanma tarihi geçtiğinden
emin olduğum keklerden getirdi. Ben bunların sadece meldadolarda
verildiğini zannediyordum.
“Son zamanlarda aramızda sürekli olarak en anlamsız şeyler için kavgalar
oluyor” diyerek söze başladım. Komşumuz sakalını okşayarak bize derin bir
bakış attı.
“Senin o anlamsız dediğin şeyler hiç de anlamsız değiller. Sen kendi başına iş
yapmaya bayılıyorsun. Benimle hiç danışmıyorsun” diyerek bana çıkıştı.
“Sana danışmıyor muyum? Ne istiyorsun? Acaba sana akşama pilav mı yoksa
makarna mı hazırlayayım diye de mi danışayım? Nasıl ki ben satın aldığın ıslak
mendilin türü hakkında bana danışmanı beklemiyorsam, sen de benden her şey
için sana danışmamı bekleme. Haklıyım, değil mi sayın danışman?”
“Burada pilavdan, makarnadan veya ıslak mendilden bahsedilmiyor. ‘Kendin
monte et’ şeklinde çalışan bir dükkandan kütüphane satın aldık. Duydun mu

6

dükkanın ismini — kendin monte et! Eşim de gelmiş bu kütüphane için
marangoz çağırıyor. Satıcının kendisi bile küçük çocuğun dahi bunu monte
edebileceğini söylüyor. Sen ise bana güvenmeyip marangoz çağırıyorsun.”
Ben ise tüm bu surat asmaların cimriliğinden dolayı olduğunu zannediyordum.
Meğersem benim şeker kocacım alınmış. “Ben senin kütüphaneyi monte
edemeyeceğini aklımdan bile geçirmedim. Marangozu çağırdım ki sen boşuna
zaman kaybetme de, ikimize baş başa kalabileceğimiz daha çok zaman kalsın
diye. Amacım buydu.”
“Gerçekten mi?” dedi.
“Gerçekten” dedim.
“O zaman neden söylemedin?” diye sordu.
“Çünkü sormadın” dedim.
“Öyle görünüyor ki” dedi komşumuz gülümseyerek, “her şey yoluna girdi
galiba.”
Kalktık ve kapıya doğru ilerlerken, “gördüğünüz gibi bazen konuşmak en
doğru yoldur” dedi. Danışman ne kadar da haklıydı. Gerçekten de hakkında
söylenenler doğruymuş.
“Size ne kadar ödememiz gerekiyor?” diye sordum.
“Ne ödemesi canım. Biz komşuyuz” dedi.
“Tabii ki komşuyuz. Komşulukta olur böyle şeyler” dedi Moti gülümseyerek.
Aile danışmanını bedavaya getirmenin mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
“Tekrardan gelin. Ama kavga etmek için değil” dedi.
“Ne kadar garip değil mi? Üst katımızda ülkedeki en iyi aile danışmanlarından
biri yaşıyor. Bizim ise bundan haberimiz bile yok” dedim Moti’ye. Moti ise
birden kahkahalar atarak gülmeye başladı. Karnına ağrılar giriyordu. Kendisini
durduramıyordu. “Hayırdır, ne oldu?” diye sordum.
Moti gülmekten konuşamıyordu. Sadece eliyle karşıdaki kapıyı işaret etti ve
“karıştırmışız” dedi.
Ben de kapıdaki yazıya baktığımda şunu gördüm — Dr. Garşinski — Uzman
Aile Danışmanı.

7

ŞABAT KURALLARI — BEYAZLATMA MELAHASI

Açıklama: Şabat günü kıyafetini suyla yıkayan ve onu beyazlatan kişi Şabat’ı
ihlal etmiştir. Ancak buna artı olarak bir kıyafetin üzerindeki lekeyi su
kullanmadan da temizlemek yasaktır. Bir leke çitiler gibi elde dahi
temizlenmez. Sadece tırnağın ucuyla üst katmanda kalan kurumuş leke
temizlenebilir.
Soru: Şabat günü kıyafetin üzerindeki toz temizlenir mi?
Cevap: Tozlanan bir kıyafet siyah, yeni ve temizliğine önem verdiği bir elbise
olmasına rağmen temizleyebilir. Çünkü bir kıyafeti temizlemek sadece suyla
veya çiğ ile mümkündür.
Soru: Bir kıyafetin üzerine az miktarda su döküldüyse, suyu temizlemek
için kıyafetin sallanır mı?
Cevap: Bir elbisenin üzerine çiğ veya su döküldüyse ve bu kıyafet siyah, yeni ve
önem verdiği bir kıyafetse üzerindeki suyun veya çiğin dökülmesi için
sallanmaz. Bu şekilde kıyafet temizlenmektedir. Ancak bu üç şarttan biri
geçerli değilse kıyafet sallanabilir.
Elbisenin üzerindeki sudan veya çiğden arındırılması için üç şartın gerekli
olmasının nedeni ise siyah elbisenin temizlendiğinin diğer renklere göre daha
çabuk göze çarpmasıdır. Her zaman da kıyafetini temiz bir şekilde giymeye
özen gösteriyorsa bu hareketi kıyafeti yıkaması anlamına gelir.
Soru: Şabat günü yıkama yasağına girmeyen kıyafetler var mıdır?
Cevap: Tora yıkama melahasını sadece kumaştan üretilen kıyafetlere
yasaklamıştır. Buna göre deri bir ayakkabı sert olduğu için, naylondan üretilen
bir yağmurluk güçlü bir şekilde sallanabilir ve üzerindeki yağmur suyu
temizlenebilir. Aynı şekilde plastik olan emzik, biberonun emziği de Şabat
günü yıkanabilir.

8

BEREKETİ İNDİRMENİN YOLU

Gerçekleşmesini çok istediğiniz ve gerçekleşmesi için her şeyi yapmayı
denediğiniz ve buna rağmen bir türlü başarılı olamadığınız durumu
hatırlıyorsunuz, değil mi?
Elinizden gelen her şeyi yaptığınızı, her yolu denediğinizi hissediyor ve buna
rağmen bir türlü isteğinize ulaşamıyorsunuz.
Çok değerli bir bayanla tanıştım. Kendisi yedi yıldır evli ancak henüz çocuk
sahibi olamadı. Bayan elinden gelen her şeyi yaptı ve bütün uzman doktorlarda
testler yaptırdı, ravlardan berahalar aldı ve bu konuda var olan ve olmayan
bütün segulaları denedi.
Günlerden bir gün evinde otururken düşünmeye başladı. “Tanrı’nın bana bir
çocuk vermeyecek olması çok mantıklı gelmiyor. Nitekim kadının dünyadaki
görevi anne olmak ve çocuklarını büyütmektir. Eminim ki siz de benimle aynı
fikirdesiniz ve bir kadının anne olmadan yaşayabilmesi neredeyse imkansız bir
durumdur. Bunu annemiz Rahel’in Yaakov’a söylediği tüylerimizi ürperten
sözlerde görmekteyiz — Eğer çocuğum olmazsa, ben ölü gibi sayılırım. Kendisini
aksi bir durumda ölümü dahi seçecek duruma getirdiğinde isteğine kavuştu.
Birçok genç kız yaşları ilerlemelerine rağmen hayat arkadaşlarını bir türlü
bulamıyorlar. Bu durumdan çıkmak için de şöyle bir çözüme başvuruyorlar —
kendilerini gelin gibi hissetmeye ve görmeye başlıyorlar. Hatta bununla da
kalmayıp kendilerine gelinlik, beyaz ayakkabılar, baş örtüsü ve bir gelinin
ihtiyacı olan her şeyi satın alıyorlar ve bu şekilde hayat arkadaşlarını
buluyorlar.”
Değerli okuyucularımız, eminim ki bazılarınız bu kızın aklını kaçırdığını,
zavallı gibi kaldığını düşünüyorsunuz. Ancak bu şekilde davranan ne bir ne de
iki tane genç kız var — çok var!
Bu kadın da aynı şekilde davranmaya karar verdi. “Belki isteğime nail
olabilmemin yolu budur” dedi ve kendisini psikolojik olarak hazırlamaya
başladı. O artık bir anne olmaya doğru ilerleyen bir kadındı, o da elinde
çocuğunu kucaklayacak ve çocuğunun annesi olacaktı. Bunun için de puset,
emzikler, bebek kıyafetler, kremler, şampuanlar ve bir bebeğin ihtiyacı olan her
şeyi satın aldı. Bu şekilde Tanrı’ya olan güveninin sınırlarını çok daha genişletti
ve sonunda kendisinin de çocuğunu eline alabileceğine inandı.
Doktorların sözleri dahil kendisine söylenen her şeyi geride bıraktı ve sadece
Yüce Tanrı ile baş başa kaldı. Onunla konuştu, ağladı ve güvenini sadece O’na

9

bağladı. Her gün bunu yaptı ve merhamet dolu, her şeye kadir, tüm dünyayı
yaratan ve her an yaratmaya devam eden Yüce Tanrı onun karnına da
çocuğunu yerleştirdi!!
Görün sevgili okuyucularım; inancın sınırı var mı? Kendisine söylenenlere
kulak asmadan, Tanrı’yla olan inancını sabit bir şekilde korumayı başaran bu
kadın doğruluğun peşinden gitti ve yegâne doğruluğun Tanrı’nın her şeye
kadir olduğunu gösterdi.
İnsan tüm kalbiyle ve inancıyla doğruluğun peşinden gittiğinde onu yaratmayı
dahi başarır.
İnsan bu saf ve tertemiz inanca bağlanmalı ve Tanrı’yı hayatının her alanına
yerleştirmelidir. Elini cebine attığında doğru anahtarın çıkması, dişçiye
gittiğinde canının acımaması, bankamatiğe kartını yerleştirdiğinde başarıyla
içeri girdiği gibi başarılı bir şekilde dışarı çıkması için bile dua etmelidir.
Hepimiz bu saf ve tertemiz inanca bağlandığımız zaman Tanrı’nın tekrardan
aramıza dönmesi, Bet Amikdaş’ı tekrardan inşa edip Maşiah’ı göndermesi
bizim için çok daha gerçek bir hal alacaktır. En yakın zamanda nihai kurtuluşa
nail olmamız ve Tanrı’yı aramızda hissedebilmemiz dileğiyle!

(Vayikra 25:1-26:2)
Tanrı, Sinay Dağı'nda Moşe'ye Şemita (toprağın çalıştırıldığı altı yılı takip eden yedinci "Şabat"
yılı) kanunlarını verir. Tüm toprak işleri yedi yılda bir durdurulmalı ve herkes, insan ve hayvan,
toprağın ürününü serbestçe alabilmelidir. Yedi Şemita döngüsü tamamlandıktan sonra, Yovel

adı verilen ellinci yıl gelir. Ellinci yılda toprak işleri durur, tüm köleler serbest bırakılır ve Erets-
Yisrael'de satılmış olan mülkler, esas sahiplerine geri verilir. Bearperaşası, arazi satışı ile ilgili

ilave kanunları ve sahtekarlık ve tefecilikle ilgili yasakları da içerir. .
Behukotay peraşasında ise Tanrı, Yisrael halkı emirlerine uyduğu takdirde, onların maddi
refaha kavuşacaklarına ve anavatanlarında güvenli biçimde yaşayacaklarına söz verir. Kendisi
ile anlaşmalarını terk etmeleri durumunda sürgün edilecekleri, zulme uğrayacakları ve
başlarına başka kötülükler geleceği konusunda sert bir uyarıda bulunur. Ancak "düşmanlarının
topraklarında bulundukları zaman bile onları terk etmeyeceğim; onları hiçbir zaman hor
görmeyecek, yok etmeyecek ve onlara Anlaşmamı bozmayacağım çünkü Ben, onların
Tanrısıyım" demekten de geri kalmaz. Peraşa, Tanrı'ya verilen çeşitli antların değerinin nasıl
hesaplanacağı konusundaki kurallarla sona erer.
Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf
POZİTİF VE NEGATİF ENERJİLER

Bu hafta da iki peraşa okuyoruz. Açıklamalarımız “Bear Sinay” peraşası ile ilgilidir.
Din Kavramı: Yazılarımızda haftanın Tora parçası ile açıklamalara yer verirken din ve dindar
insanların karakter analizi konusunda konuşmaya pek yer vermedik. Aslında dünyada “din”
kavramının iki yüzü olduğu söylenir. Bir tanesi kutsallık, idealizm, özveri ve benzerlerini içerir.
Nedense diğer yüzünde ise kin, gaddarlık, bencillik ve kendini düşünmeyi de görebilmek
mümkündür. Dini dünyada ibretlik, örnek insanları bulabileceğimiz gibi enkizisyonda Tanrı
adına kurdukları sözde mahkemelerle insanları ölüme gönderenleri, din adına terör yapanları
da görebilmek olanak dışı değildir. Dini ve Tanrı’nın ismini kullanarak savaşan, masum
insanları otobüslerde bombalayan, evleri basanlar yakın tarihimizin acı olaylarıdır. Aslında bu
tip insanların ne dinle, ne insanlıkla ne de dinin vermek istediği etik değerlerle ilgileri yoktur.
August Strinberg tarafından yazılan “Baba” adlı oyunda geçen şu söz bazı insanların dine
bakış açılarını ortaya koyabilmektedir. “Tanrı ve sevgi hakkında konuşmaya başlar başlamaz
sesinizin sertleşmesi ve gözlerinizin nefretle dolması garip.”
Bu Hafta İçin Saatler 22 İyar Gelecek Hafta İçin Saatler
Şabat Baslangıç Bitiş 5783 Şabat Baslangıç Bitiş
Yeruşalayim 18:48 20:07 ------------ Yeruşalayim 18:53 20:13
Tel Aviv 19:06 20:10 13 Mayıs Tel Aviv 19:11 20:16
İstanbul 19:57 20:40 2023 İstanbul 20:04 20:47
בחקתי-BEHUKOTAY *בהר-BEAR

19 Mayıs 2023 Cuma YOM YERUŞALAYİM

Aftara: AD...... OZİ

BU HP Hayim Toledo ben Zali - Moşe Anah ben Vida
Marko Avraam Morhayim ben Perla 'nın aziz hatıralarına ithaf edilmiştir.

בהר-בחוקותי 5783
2

Sinay dağı mi nefret mi? Bu hafta okuduğumuz Bear peraşası Tanrı Moşe’ye Sinay dağında
konuştu” ifadesi ile başlar. Rabilerimizin öğretilerine göre Sinay dağı Tora’nın verildiği yer
olarak seçilmiştir ve bunun nedeni Sinay dağının yüksek bir dağ olmamasıdır. Yeryüzünde
ihtişamlı sayısız dağ bulunmasına rağmen Tanrı özellikle bu dağda Bene Yisrael’e Tora
vermeyi seçmiştir. Tora’yı alma onuruna erişenlerin alçakgönüllülüğün değerini takdir etmeleri
ve kibir dediğimiz yanlış bir edimden kaçınmaları onlara bu dağın seçimi ile verilen bir
mesajdır. Gemara Masehet Şabat 89’a göre Sinay sözcüğü ile nefret anlamına gelen “sina”
sözcüğünün kökenleri aynı yerden gelir. Sinay dağının öğretilerini ve ideallerini takip edenler
dinin yukarıda sözünü ettiğimiz güzel yüzünü ortaya koyanlardır. Ancak buradaki öğretilerden
payını almayanlar “sina” dediğimiz nefretin tuzağına düşerek kıskanç ve nefret dolu bir batağa
saplanırlar. Sinay sözcüğü ile “Sina” sözcüğü arasında çok ince bir sınır, çizgi vardır. Sinay
öğretileri içimizdeki iyiyi ve güzeli ortaya koyar. Diğer taraf ise kötülüğün ta kendisidir. Sinay,
pozitif, sorumlu düşünce ve eylemini, Sina ise negatif, yıkıcı enerjiyi temsil eder.
Sinay insanlara şüphe etmenin olumlu taraflarını gösterendir. Doğruyu bulmak için tartışmayı
saygı içinde karşısındakinin fikrini dinlemeyi öğretir. Sinah ise suçlar ve kusur bulur. Sinay bizi
şikayette bulunmadan, suçlamadan önce gerçekleri elde etmeye çağırırken, Sina gerçeklere
sahip olmadığımızda veya hikayenin tüm yönlerini bilmediğimizde bile bizi şikayet etmeye ve
suçlamaya teşvik eder.
Birkaç yıl önce New York Times, Profesör Adam Grant'in “Ahlaki Bir Çocuk Yetiştirmek” başlıklı
bir makalesini yayınlar. Bu makale Sinay/Sina ikilemine ışık tutar.
Profesör Grant’a göre bir çocuğu disipline ederken ebeveynlerin kullandığı sözcükler çok önem
arz eder. Önemli olan çocuğu değil varsa olumlu olmayan davranışlarını eleştirmek ve
düzeltmek için çaba göstermektir. Çocuğa “sen kötüsün” demek hatalıdır. Çocuğun yanlış
davranışını “bu davranışın doğru değil” şeklinde uyararak dikkat çekmek daha olumlu sonuç
verecektir. Profesör Grant aradaki farkın ne olduğunun üzerinde durur.
Bir ebeveyn, öğretmen veya eğitmen çocuğa “kötü” veya “aptal” veya da “inatçı” olduğunu
söylediğinde zaman içinde çocuk bu özellikleri içselleştirir. Ancak davranış eleştirildiğinde
verilen mesaj çok daha farklıdır: “Sen gerçekten iyi bir çocuksun ama davranışın doğru değil
ama bunu düzeltebilmemiz mümkün.” Bu tip bir söylem çocuğun kendine olan saygısını
korumaya yöneliktir. Çocuk bu şekilde kendini olumlu bir yere çekebilir. Çocuk, doğası gereği
kötü, aptal veya inatçı olduğuna dair olumsuz bir benlik imajıyla damgalanmaz.
Pozitif ve Negatif Enerjiler: Sinay öğretilerinin yaklaşımı gelecekte çocuktan doğru
davranışlar beklemek ümidiyle yanlışı eleştirmek ve düzeltmeye çalışmaktır. Sina ise çocuğun
gururunu yerle bir eder, yıkar. Aslında bu sadece çocuklarla olan ilişkilerimizde değil insan
ilişkilerinde de davranış şekillerini ortaya koyar. Yetişkinler de eleştirilirken olumsuz etkilerin
verilmemesi gerekir. Bunun yerine eleştirilen kişinin iyiliği düşünülmeli ve hakkında olumlu
görüşler belirtilmelidir.
Rabi Marc Angel’in öğretilerinin ışığında Sinay ile Sina arasındaki bir başka farka bakalım.
Sinay alçakgönüllü olsa da hala bir dağdır. Ağırlığı, gücü ve görkemi vardır. Sina ise bedensiz
bir duygudur. Değişkendir. Sinay alçakgönüllülüğü, ama aynı zamanda doğruluğa sımsıkı
sarılmayı, olumsuzlukların güçlerine karşı bir dağ gibi durmayı da öğretir. Sina, sakin, makul,
ahlaki cesaretin tam karşıtıdır. Sina, negatif enerjiyi karıştırmak, anlaşmazlık ve karışıklık
yaratmak için kullanır.
Sinay ve Sina, dinin iki yüzünü, hayata iki yaklaşımı temsil eder. Şavuot bayramına
yaklaştığımız bu günlerde Sinay öğretilerine kalbimizde yer açmayı öğrenmemiz gerekir.

DİVRE TORA
Rav Naftali Haleva

Tanrı Sinay dağında Moşe’yle konuştu ve ardından İsrailoğulları’na Şemita kurallarından
bahsetti. Tora’mıza yorum yapan Raşi Tora’da bahsedilen bu cümle ile ilgili bu soruyu sordu.
Tanrı, bu peraşada, neden yalnızca Sinay dağındaki öğretilerden şemitadan bahsetti?

בהר-בחוקותי 5783
3

Bütün kanunlar İsrailoğullarına Sinay dağında verildiğine göre neden yalnızca Şemita’ nın
kendisini ön planda tutuldu?
Bu cümle ile Tora bize, nasıl geniş bir öğretiye sahip şemita kuralları tüm detayları ile Sinay’da
verildiyse aynı şekilde diğer tüm kural ve kanunların Sinay dağında verildiğini öğretmektedir.
Tüm emirlerin detaylarının Sinay dağında verildiğini göstermek için neden özellikle şemita
kanunları örnek olarak seçilmiştir? Bunun sebebini anlayabilmek için Şemita’nın arkasındaki
derin öğretiyi kavramamız gerekmektedir.
‘’Size vermekte olduğum ülkeye geldiğimizde, toprak Tanrı adına Şabat dinlenecektir. Altı yıl
tarlanı ekebilir, altı yıl bağını budayabilir ve ürününü toplayabilirsin. Fakat yedinci yılda, Ülke
için işi bırakmayı gerektiren bir Şabat olacaktır.’’
Bazılarına göre bu kanun Tanrı’nın yaratılışını ve Şabat’ı hatırlamamız için verilmiştir.
Dünyanın yaratılışına paralel olarak altı gün çalışmalı ve yedinci gün dinlenmemiz gerekliliği
dile getirilirken aynı düşünce ile altı sene çalışmalı ve yedinci sene toprağı dinlendirmeliyiz. Bu
sayede dünyanın yaratıcısının Tanrı olduğu hatırlanacaktır. Böylelikle, Şemita kanunun ilk
öğretisi, Tora’nın en önemli Yahudi felsefesi Şabat öğretisine paralel olmasıyla birlikte
Tanrı’nın yaratıcı gücünü dile getirmektedir. Şemita, insan ile Tanrı arasındaki ilişkide
düşüncemizde Tanrı fikri üzerinde odaklanmaktadır. Şemita kanunun ilk öğretisi
beynimizde Tora ile birlikte Tanrı’yı düşünmemizi ve O’nun bu dünyanın yaratıcısı
olduğunu kabullenmemizi sağlamaktadır. Bu düşünce ile Tora’nın en önemli boyutunu idrak
etmemizi sağlamaktadır.
Yukardaki cümlede belirtilen cümlede ‘’Altı yıl tarlanı ekebilir, altı yıl bağını budayabilir ve
ürününü toplayabilirsin.’’ ifadesinden yola çıkarak Şemita’nın ikinci boyutu öğretilmektedir.
İnsanın çalışması ‘’Avoda ‘’ gerekliliğinden bahsedilmektedir. İnsanın yaşamını belli bir düzene
ve anlamlı bir boyut kazandırması için gerek fiziksel ve gerekse de manevi çalışmasını
gerektiği gibi yerine getirmelidir. Fiziksel ve ruhsal çalışma sayesinde Tanrı ile olan ilişkisi de
büyücektir. Burada bahsedilen manevi çalışma ile dile getirilen avodat balev kalpte

çalışacaksın, sözünden yola çıkararak bize duadan ibadet etmekten bahsedilmektedir. Bet-
Amikdaş zamanında ‘’ Avoda –Tanrı’ya hizmet ‘’ insanın pişmanlığını belirtmek ya da isteklerini

sunmak için getirdiği kobranlar ile yapılırdı. Bet-Amikdaş’ın yokluğunda ise Tanrı’ya bu
görevimizi kalbimizin hizmeti olan Tefila (dua) ile yerine getiriyoruz. İbranice’de dua etmek için
kullanılan en yaygın terim ‘’leitpalel’’ sözcüğüdür. Leitpalel sözcüğü dönüşümlü bir fiil olup,
kendimizi incelemek ve yargılamak anlamına gelir. İncelememiz gereken temel noktalar
tutumumuz ve davranışlarımızdır. Bilincimizi geliştirmek için hayatta nerede olduğumuzu
bilmek çok önemlidir. Duadan önce veya dua esnasında bir veya iki kavram üzerinde
yoğunlaşmamız kişisel gelişmemizi ve maneviyatımızın yükselmesini sağlayacaktır. Yahudilik
yaşamı, öğrenmek gelişmek ve değişmek için düzenli akan bir nehir gibi görür. Buna ‘’Tikun
amidot - insan karakterinin ve davranışlarının yükselen bir bilinçle devamlı olarak yontulması
ve işlenmesi’’ denir. Dua, insanın değişerek daha iyiye yönelmesini sağlayan bir araçtır.
Böylelikle, Şemita’nın ilk öğretisinde Tora ve inanç esas olduğundan, bu
öğreti bize önce beynimizi sonra da kalbimizi yani duygularımızı ifade etmektedir.
Şemita’nın üçüncü öğretisini de Tora’daki şu cümleden öğrenmekteyiz:
‘’Toprağın dinlendiği ürünü, sizin için yenebilir olacaktır. Senin, kölen, cariyen ve ihtiyaç olan
herkes için yiyecek olacaktır. ‘’
Bu cümleden yola çıkarak Şemita’nın üçüncü öğretisi ‘’Gemilut Hasadim – Yardımseverlik ‘’
boyutunu öğretmektedir. Bu kanunda bizlere tüm vücudumuzu ifade etmektedir. Dünyanın
temelini oluşturan taşların üçüncüsü iyilik yapmaktır. Fakire yardım etmek, hasta ziyareti, dul
ve yetimlerin ihtiyaçlarını karşılamak, yakınını kaybeden bir kişinin yanında bulunup gereken
yardımları yapmak, moral ihtiyacı olan kişiye zaman ayırarak ona manevi destek olmak gibi
tüm iyilikler ‘’Gemilut Hasadim –İyilikseverlik ‘’ içine girer.
Buradan görüldüğü gibi şemitanın üç ayrı öğretisi bizlere insanın vücudunun üç temel kısmını
ifade etmektedir. Tora ve inanç beynimiz, avoda manevi çalışma (dua) kalbimiz, gemilut
hasadim yardımseverlik tüm vucudumuzu ifade etmektedir.

בהר-בחוקותי 5783
4

Pirke Avot’ta şöyle der;
Anşe Keneset Agedola’nın en son üyelerinden Şimon Atsadik şunu öğretir:
Bu dünya üç temel unsur üzerinde var olur: Tora öğrenmek TORA – Tanrı’ya hizmet
etmek AVODA – İyilikseverlik - GEMİLUT HASADİM
Şemita’nın öğretisi de bu üç önemli temel taşını içerir. Bu nedenle Tora kanunların ve
detayların tümünün Sinay dağında alındığına dair Şemita örnek gösterilmektedir.
Tora yorumcularından Raşi’nin sorduğu sorunun cevabı da Şemita’nın bu derin öğretilere
sahip olmasındandır.
Her insanın davranışları kendine, Tanrı’ya ve diğer insanlara karşı uygun olmalıdır. İnsan
kendini ve karakter yapısını Tora öğrenmekle geliştirir. Dua etmek ve mitsvaları uygulamakla
Tanrı’ya hizmet eder, insanlarla şefkat ve saygıya dayalı ilişkiler kurarak da insanlara karşı
olan görevlerimizin iyi olmasını sağlarız. Tanrı’ya ve diğer insanlara karşı davranışlarımızın
mükemmel olabilmesi bu üç temel unsura bağlıdır: TORA (Tora’nın
kendisi), Avoda (dua), Gemilut Hasadim (iyilikseverlik)
GÜNLÜK YAŞAMDAN
(Kaynak: www.hidabroot.org)
Rav İzak Peres

Kabir ziyareti ne sıklıkta yapılmalıdır?

Noda BiYeuda adlı kaynağa göre vefatın ilk senesinde kabir ziyaretinin sıklıkla yapılmaması
gerekir. Çünkü bu durum müteveffayı yargı kuşkusu ile karşı karşıya getirir. Diğer senelerde
ise sıklıkla olmadan zaman zaman ziyaret edip Teilim veya Mişna okumak uygundur.

AKLIMIZDAN GEÇENLER
Rav İsak Alaluf

Moşe’nin evlendiği ve Bamidbar kitabında ifade edilen “Kuşit” eşi kimdir? Daha önce
evlendiği belirtilen Yitro’nun kızı Tsipora ile aynı kişi midir? Miryam ve Aaron neden bu
konu ile ilgili Moşe hakkında olumlu konuşmazlar?
Rabimiz soruyu şöyle cevaplar:
Moşe’nin eşi kavramı Tora’da çok az yerde geçer. Şemot peraşasında Moşe Midyan dini lideri
Yitro’nun kızı Tsipora ile evlenir ifadesi yer alır. Daha sonra Bamidbar kitabında Beaaloteha
peraşasının sonunda Aaron ve Miryam Moşe’nin “Kuşit” eşi hakkında olumlu konuşmazlar. Kuş
bölgesi Mısır’ın güneyini ifade eder ve Etiyopya civarı olarak bilinir. Bu iki yerde farklı söz
edilen eşin durumu nedir?
Her ne kadar bazı Midraşik kaynaklar Moşe’nin Kuş ülkesinde evlendiğini söylese dahi Rabiler
bu açıklamaya sıcak bakmaz. Açıklamaların çoğu “Kuşit” olarak nitelendirilen kişinin Tsipora ile
aynı eş olduğu konusunda hemfikirdir. Bazı otoriteler Midyanlılar ile Kuş ülkesinden olanların
benzerliğine dikkat çeker. Gemara Masehet Moed Katan 16/B’de Tsipora’nın güzel bir kadın
olduğunu farklılığını iyi davranışlar konusundaki başarısı ile gösterdiğini öğretir.
Miryam ve Aaron’un olumlu olmayan yaklaşımlarının sebebi ise farklıdır. Moşe sürekli Tanrı ile
iletişim halinde olduğu için eşinden kendisini fiziksel anlamda ayırmıştır. Miryam burada
kardeşinin normal bir hayat sürmesi gerektiği konusunda görüş bildirir. Nitekim kendileri de
peygamberdir ancak yaşamları normal bir insanın yaşamı gibidir.
Tanrı bu noktada devreye girer ve Moşe’nin peygamberliğinin farklı olduğunu belirtir. Bu
konuşmadan dolayı Miryam Tsaraat ile cezalandırılır.
HAFTANIN SÖZÜ

Ağzından girene olduğu kadar ağzından çıkana dikkat ediyor musun?

(Hasidik atasözü)

30.04.2013

15.05.2012

12.05.2015

bottom of page