top of page
ANA SAYFA CIKIS

M E T S O R A

HAYATI ARZULAYAN KİMDİR?

Tora bu haftaki peraşamızda insan vücudunda beliren
lekelerden bahsetmektedir. Bu lekelerin iyileşme süreçleri de
peraşamızda detaylı bir şekilde anlatılmaktadır.
Ancak bu durum aklımıza şöyle bir soruyu getirmektedir. Eğer
Tora bir deri hastalığından bahsediyorsa, tedavisinin de bir
cildiyeciye gidip türlü kremlerin ve ilaçların kullanılarak
geçmesini sağlamak olmalıdır. Nasıl oluyor da bir cilt hastalığına
yakalanan kişinin tedavisi saflık ve mekruhluk konularıyla
alakalı bir hale gelebiliyor?
Tora peraşamızda olduğu gibi daha birçok yerinde manevi
ruhumuz ile fiziksel vücudumuz arasında çok yakın bir
ilişki olduğunu bizlere öğretmiştir. İnsanın davranışları
manevi durumunu etkileyen çok önemli bir kavramdır.
Tora konuşmanın, her ne kadar görülmeyen ve sadece
duyulan bir kavram olmasına rağmen, kişinin manevi
derecesini etkilemekle birlikte fiziksel vücudunda da etkileri
olduğunu öğretmektedir.

1


LAŞON ARA’NIN
CİDDİYETİ

RAV ZAMİR
KOEN

ALAHA
BÖLÜMÜ
ALEVLERİN
İÇİNDEN

HAYATTAN
HİKAYELER
K A N A P E D E
UYUYA KALDIM

MERAK
ETTİKLERİMİZ

Bu durumu günümüzde de stresli bir insanın vücudunda türlü belirtilerle
karşılaştığını, korkan bir kişinin yüzünün bembeyaz olduğunu görerek tecrübe
edebilmekteyiz. Aynı şekilde iltifat edilen, cesaretlendirici sözlerle kişiyi
destekleyen veya Tora öğretileriyle kişiyi mutlu eden kişinin yüz ifadesindeki
olumlu değişimi hepimiz fark edebiliriz.
Günümüzde her ne kadar tsaraat hastalığı olmasa da bu bizim için bir teselli
edecek bir durum değildir. Çünkü Bet Amikdaş zamanında bu hastalık var
olduğu gibi, tedavisi de var olmaktaydı. Kişi Kohenlerin kendilerine verdikleri
tedaviyle ciddi bir yasak olan laşon ara günahından kendilerine
arındırabiliyorlardı. Ancak günümüzde ise her ne kadar fiziksel anlamda etkisi
kalmamış olsa da, manevi anlamda ortaya çıkan mekruhluk kaldığı için kişi
teşuva yapmadığı sürece hastalığı ruhunda taşımaya devam etmektedir (Hafets
Hayim).
Laşon ara günahının ciddiyetini Midraş bizlere şu öğretiyle göstermektedir,
“yılan sen tek bir organı ısırıyorsun ama zehirin bütün vücudu etkiliyor. Neden
böyle bir canlısın sen? Yılan da şöyle cevap vermiş, ‘Bana bu soruyu soruncaya
kadar laşon ara konuşan kişilere sorun, İtalya’da laşon ara konuşan kişi neden
Brezilya’da yaşayan kişiyi öldürüyor ve Brezilya’da laşon ara konuşan kişi neden
Türkiye’de yaşayan kişiyi öldürüyor’ diye..” Ayrıca Avot DeRabi Natan adlı eserde
şöyle denmiştir, “Dört günahın cezasını kişi hem bu dünyada, hem de gelecek
dünyada çeker — cinsel ahlaksızlıklar, putperestlik, kan dökmek ve hepsinden
ağırı laşon ara günahı.” Bunun nedenini ise şöyle açıklarlar, “Tora günah işleyen
bir kişinin cezalandırılabilmesi için iki şahitin olaya şahitlik etmesini ön görür.
Şeytan da Tanrı’nın huzuruna gelip günah işleyen bir kişinin cezalandırılması
gerektiğini söylediğinde, hala tek şahit durumundadır ve günahkar kişi ceza
almayacaktır. Ancak bu günahkar kişinin davranışını laşon ara yaparak bir
başkasına anlatan kişi ise konuşması ile ikinci şahit durumuna gelmekte ve
günahkar kişinin cezalandırılmasını sağlayabilmektedir. İşte bu nedenle laşon
ara diğer günahlardan daha ciddi bir duruma sahiptir.”
Laşon ara günahının kökünde karşımızdaki kişiye olan sevgi eksikliği
yatmaktadır. Hiçbir insan en yakınları hakkında laşon ara konuşmaya

2

yeltenmez. Haklarında olumsuz konuşmayı aklından bile geçirmez. Bu da
bizleri içinde bulunduğumuz Sefirat Aomer günlerine getirmektedir. Rabi
Akiva’nın 24.000 öğrencisi birbirlerine olan saygı eksikliğinden dolayı çok
ciddi bir hastalık ile hayatlarını kaybetmişlerdi. Rabi Akiva da bu feci kaybın
sonucunda Tora’nın en önemli prensibinin Veaavta Lereha Kamoha — Akranını
kendin gibi sev olduğunu öğretmiştir. Bizler de bu günlerde arkadaşlarımıza ve
ailemize olan sevgimizi arttırdığımız ve herkesi insan olduğu için, sebepsiz
sevgiyle severek laşon ara günahını çok daha aza indirgeyebiliriz. Tabii ki
günümüzde var olan İngilizce, İbranice ve Fransızca laşon ara kurallarını
öğreten kitapları okuyarak bu kuralları öğrenmek hepimizin görevidir. Bu
konuda güçlenen kişi hem kendisini koruyacak, hem de Maşiah’ın gelişini çok
daha fazla hızlandıracaktır.

Bugün size anlatacağımız olay bir soru cevap değil, yaşanmış bir hikayeden
alınmadır. Bu olay bize karşımızdaki insanı olumlu şekilde yargılamanın
önemini en iyi şekilde vurgulayacak ve Sefirat Aomer günlerinde bu konuda
kendimizi daha ne kadar fazla geliştirmemiz gerektiğini göreceğiz.
Bu yaşanan olay Hol Amoed günlerinde gerçekleşmiştir. Bayramın medyanos
denilen iki Yom Tov arasındaki günlerinde sinagoga geldim. Tora’nın okunması
gerekiyordu ama okuyabilecek birisi yoktu. Gabay peraşayı okuyabilecek
birisini aradı ama minyanda bulunan hiç kimse bu göreve hazır değildi. Gabay
sinagogdaki diğer odalarda düzenlenen minyanlara girdi ve belki oradan
peraşayı okuyabilecek birisini bulabilirim düşüncesiyle aramaya devam etti.
Genç bir çocuk gözüne ilişti ve ona, “peraşayı okumayı biliyor musun?” diye
sordu. Genç çocuk da ona, “im kesef ani muhan — paralıysa ben hazırım”
diye cevap verdi.
Gabay yerinde kalakaldı. Daha gencecik yaşında ticarete mi başladı? Ne
zannediyor bu kendisini? Alt tarafı birkaç dakika süren bir peraşayı
okumak için para istemeye cüret edebildi. Gabay sinirli bir şekilde başka
birisine döndü ve peraşayı okumak isteyip istemediğini sordu. O da peraşayı
tabii ki gönüllü olarak okuyabileceğini söyledi.
Genç çocuğun cevapbı gabayın aklından çıkmıyordu. “Bir türlü sakinleşemedim.
Kısacık bir peraşayı okumak için acaba ne kadar ücret talep etmeyi cüret
edecekti o küçücük çocuk?!?! Bu kadar senelik gabayım, hayatımda kısacık bir
peraşa okunması için ücret talep edildiğine ilk defa şahit oluyorum. Düşündüm
ettim ama bir türlü onu olumlu şekilde yargılayabilecek bir nokta aklıma
gelmedi. Bazen kişi böyle bir teklifte bulunur ama bıyık altından da gülümser.
Anlarsın ki amacı ücret değil, gülmektir. Ama bu çocuğun ifadesinde en ufak bir
gülme ifadesi dahi yoktu. Son derece ciddiydi.”

3

Şahrit duası bittiğinde daha fazla dayanamadım ve çocuğun yanına gidip bu
davranışının anlamını sormaya karar verdim. Çocuk da bana cevabını direk
verdi ve ne kadar büyük bir hata yaptığımı anlayıverdim. Çocuk şöyle dedi,
“saygıdeğer gabay, bildiğiniz gibi bugün hol amoed ve hol amoed’de okunan
peraşalardan birinin ismi “İm Kesef’tir’ ve ben de bugün okunan peraşanın
hangisi olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden dedim ki ‘İm Kesef peraşası
okunuyorsa, ani muhan — ben hazırım okumaya. Bu peraşayı iyi çalıştım ve
okuyabilirdim. Ama diğer peraşalardan birisi ise onları çalışmadım, okuyamam.”
Genç çocuk peraşanın ismini söylerken, gabayın aklı paraya gitmiş ve çocuğu
paragöz bir tüccar olmakla suçlamıştır.
Bu hikaye bizlere insanları olumlu yönde yargılamanın sınırı olmadığını
göstermektedir. Her ne kadar kişi aklında karşısındaki kişiyi olumlu yönde
yargılayacak bir nokta dahi bulamasa da, hepimiz Tora’nın “betsedek tişpot et
amiteha — halkını doğrulukla yargılayacaksın” emrini yerine getirmekle
yükümlü olduğunu hatırlamalıdır.
Bazen sonuçlar öylesine şaşırtıcı olabilmektedirler ki, hiçbir zaman olumsuz
sonuçlara gelmek için aceleci davranmamız gerekir. Her ne kadar aklımıza
o lum lu b ir yön dah i ge lm iyorsa da, gördük ler im izden ve
duyduklarımızdan etkilenmememiz ve sonuca gidip olumsuz şekilde
yargılamamamız gerekir. Bu gibi durumlara neden olan en ciddi nokta
konuşmamaktır. Kişi karşısındakini çoktan yargılamış ve davranışının başka
hiçbir açıklaması olmadığına kanaat getirmiştir. Ancak en doğrusu kişiye
gitmek ve onun bu davranışının nedenini sormak, olayı açıklığa
kavuşturmaktır.

4

ALEVLERİN İÇİNDE

Moşe aşağıdan gelen gaz kokusunu aldığımda ve komşunun can havliyle
haykırdığını duyduğunda hemen yaşının sayısal değeri kadar olan on yedi
basamağı seri bir şekilde indi. Kapıyı açtı ve nefesini tutarak içeri girdi.
Korkusuz bir şekilde yaşlı kadına yardım elini uzatarak dışarı çıkmasını
sağladı. Diğer eliyle de iki torununu da çıkarmayı başardı. Torunlarını dört kat
boyunca indirmekle kalmayıp sakinleşmelerini de sağladı ve onları
apartmanın dışında bekleyen komşulara teslim etti. Bu arada birisi ambulans
ve itfaiyeyi çağırdı. Aradan biraz zaman geçti ve ancak sonra ambulans
gelebildi. Yaşlı kadın sedye ile ambulans kaldırılırken birden bire içerde kalan
bir kız çocuğu daha olduğunu haykırdı ve oracıkta bayıldı.
On beş yıl sonra.
Noa hayalkırıklığıyla sonuçlanan bir buluşmadan geri döndü. Daha en baştan
beri buluştuğu kişinin aradığı kişi olmadığını hissetmişti.
Şimdiye kadar buluştuğu kişiler arasında en düzgünüydü. Onu konuşturmaya
çalışmıyordu ama kendisi hakkında da çok bir bilgi vermemekteydi. Bu aradığı,
her zaman hayal ettiği o kişi değildi. Diğer taraftan da yıllar geçiyor ve
durum endişe verici bir hale dönüşüveriyordu. Belki de bu garip hisleri
bir kenara bırakıp akıl ve mantık yoluyla hareket etmek en doğrusu
olacaktı.
Sonuç olarak mantıklı bir şekilde düşündüğünde bu onu aslında hiç
rahatsız etmiyordu. Eğer şu ana kadar hala evlenemediyse, bu Tanrı’nın
takdiridir ve bize de bunu tüm kalbimizle kabul etmemiz düşer. Ama o
biliyordu; çöpçatanın gönderdiği kişinin ismi kulağa hoş geliyordu.
Buluşuluyordu ve biraz sohbetten sonra kız “bin dolarlık” sorusunu
soracaktı. Eğer aranılan cevap verilirse devam edilecek, aksi takdirde
devam edilmeyecekti. Soru ise şuydu, “Hayatında başına gelen son derece
özel bir şeyi hatırlıyor musun?”
Karşısındaki kişi sorunun onu nereye götüreceğini kestiremiyordu. Genel
olarak hayır cevabını veriyorlardı. Her şey sıradandı ve hatırladıkları özel
bir an yoktu. Bazı çıktığı kişiler buluştukları son derece özel kişilerden
bahsediyorlardı. Tora alimlerinden aldıkları berahalardan veya
unutamadıkları bir geziyi anlatıyorlardı.

5

Ancak bunların hiçbiri onun aradığı cevap değildi. Alışılagelmiş cevapları
duyunca bütün hevesi kaçıyor ve “bir sonraki” adaya geçeceği anı
bekliyordu. İşin enteresan tarafı ise duymayı beklediği cevabı kendisi
dahi bilmiyordu.
Noa, çöpçatanın kendisine gönderdiği yeni bir aday hakkında düşünmeye
başladı. Bir taraftan kendisinden tamı tamına dokuz yaş büyüktü. Diğer
taraftan da hakkında son derece olumlu duyumlar alıyordu. Belki de yaş
farkı o kadar büyük bir etken değildir? Belki de sonunda hayat arkadaşını
arama macerası mutlu bir son ulaşabilecektir?
Buluşmanın ardından Noa eve geri geldi ve kapıyı tüm komşuları
uyandıracak kadar sesli bir şekilde açtı. Herkes ne oluyor diye dışarı
çıktığında duyulan sesler mutluluk ve sevinç sesleriydi — Mazal Tov
geliyordu!
Noa sevincinden nefes nefes kaldı ve konuşmakta bile zorlanıyordu.
Bütün aile onu çevreledi ve onu can kulağıyla dinlemeye başladılar. Noa
ilk defa bir buluşmadan böylesine büyük bir sevinçle döndü ve Moşe adlı
kişiyle devam etme kararı aldı.
“Başta diğer bütün buluşmalarımda olduğu gibi her şey sıradan ve sıkıcıydı.
Sıradan biri, boyu abartı olmayan, arkadaş canlısı ve komik birisiydi. Bu
zamana kadar nasıl evlenmediğine bile şaşırdığımı söyleyebilirim. Ama ben
de aynı durumda olduğum için susmayı tercih ettim. Birkaç bilindik soru
sualden ve sohbetten sonra asıl soruya geçtim ve ona da hayatında hiç
unutamadığı bir olay olup olmadığını sordum. Her zaman aldığım sıradan
cevabı beklerken, birden bire gözlerini öne doğru eğdi ve benim için bu
sorunun önemli olup olmadığını bilmek istedi. Çünkü aslına bakarsan bu
konuda hiç konuşmak istemiyordu. Ama istediğimi, benim için önemli
olduğunu söyledim ve hatalı da davranmadım.”
“Bunu anlatmaktan dolayı sanki utanıyormuşçasına başını öne eğdi ve ben
de o kadar heyecanlandım ki, on dakika boyuca onu ağzım açık bir şekilde
dinledim.” Ailem de, “hadi anlatsana artık, çevirme lafı...!” dediler.
Heyecan dolu ailesi eksik parçaları tamamladılar. Çünkü onlar
babaannenin anlattığı hikaye birden bire gerçek bir hayat hikayesine
dönüşüverdi.
“Çocukluğunda Kanfe Şelomo’da bir apartmanda yaşamış ve o semtteki en
gözde yeşivalardan birinde öğrenim görmüş. Bir akşam alt kattan gelen
çığlıkları duymuş ve duman kokusunu da alması gecikmemiş. Aynı hızla
alt kata inmiş ve çığlıkların nereden geldiğini anlamış. Gaz açık kalmış ve
birisi gazı kibritle yakmak isteyince çıkan alevler perdeleri yakmış ve

6

perdeler de kısa bir süre içinde yangının yayılmasını sağlamış. Yaşlı
kadıncağız ve torunları alevlerle çevrili bir kapanın içinde kalıvermişler.
Yaşlı kadının çığlıkları, torunların haykırışları birbirine karışmış. O sırada
da Moşe gelmiş ve onları içerden kurtarıp apartmanın dışına taşımış.
Aşağıya geldiklerinde ise yaşlı kadın ambulansa taşınırken birden bire bir
torununun daha içerde kaldığını söyleyip bayılmış. Ama alevler çok daha
güçlenmişlerdi ve içeri girmek neredeyse imkansızdı. Öte yandan içerde
hayatı için savaşan küçük bir kız vardı. “Orada öylece durduk” dedi bana,
“kimse yerinden bile kıpırdamadı.’ Durdu ve nefes aldı ve anlatmaya
devam etti.’ ‘Küçük bir kızın sesini duydum. Ağlıyordu ve sekizli
yaşlardaydı. Elinde oyuncağıyla pencereden bize bakıyordu. Arkasından
alevler geliyordu. Bir şey yapmak zorunda olduğumu hissettim, yoksa bu
görüntü beni hayatım boyunca bırakmayacaktı. Yanımdaki arkadaşımdan
kazağını vermesini istedim ve evin kapısına doğru uçuverdim. Tanrı’nın
bana yardımcı olması için dua ettim ve kısa bir düşünce ile odasının nerede
olduğunu anlayıverdim. Oraya doğru koştum. Çok şükür evin içinde hala
ilerleyebiliyordum, alevler bütün evi kontrolü altına alamamışlardı. Odaya
vardığımda kız bay baygın haldeydi. Onu arkadaşımın kazağına sardım ve
alevlerin içine daldım. Şema Yisrael Aşem Elokenu Aşem Ehad diye
haykırırken dumanlar beni de etkilemeye başladılar. Beni dışardan gören
birisi yardım elini uzattı ve bizi dışarı doğru çekti. Bir ay sonra o evden
taşındık ve kimin hayatını kurtardığımdan haberim bile yok. Ancak ondan
kalan bir hatıram var.” Kipasını çıkardı ve ağlamasına neden olan yarasını
gösterdi.
“Odu l’Aşem Ki Tov Ki Leolam Hasdo — Tanrı’ya iyi oluşundan dolayı
şükürler olsun ve iyilikleri sonsuza dek devam eder” dedi babası. Annesi de,
“Bundan daha iyi bir hayat arkadaşı bulamazdın. Hayatını kurtaran kişiyle
evlenmenden daha anlamlı bir şey olamaz” diye ekledi.
Noa da çok güzel bir ekleme yaptı ve şöyle dedi, “Batya’nın Moşe
Rabenu’yu Nil Nehrinden kurtardığı gibi, Moşe de beni alevlerin içinden
kurtardı.”

7

TENCEREDEKİ YAPIŞKAN

Soru: Yeni satın aldığımız bir tencereyi mikveye götürdük. Tabii ki
öncelikle üzerindeki yapışkanları çıkardık ama mikveye daldırdıktan
sonra fiyat etiketinden az bir parça yapışık kaldığını fark ettik. Acaba
tekrardan mikveye daldırmamız gerekir mi?
Cevap: İnsanlar genellikle az bir parça yapışkanın kalmış olmasını
önemsemezler. Önemsenmeyen bu parça da tencerenin tekrar mikveye
daldırılmasını gerektirmez.

ÖZEL DERSİ MAASER’DEN İNDİRMEK

Soru: Ben çocuklara özel ders veriyorum ve onları Gemara ve Tanah
sınavlarına hazırlıyorum. Bazı ailelerin durumu olmadığı için ödemekte
zorlanıyorlar. Acaba ben bu miktarı kendi vermem gereken maaserden
düşebilir miyim?
Cevap: İnsan altı yaşından büyük çocuklarının eğitim giderlerini maaserden
düşebildiği gibi, haydi haydi böyle bir durumda da düşebilir. Her ne kadar bazı
katı görüşlere göre bunu yapması doğru değilse de, sen o çocuklara Tora
öğretme yükümlülüğün olmadığı için tabii ki böyle bir şey yapabilirsin.

KANAPEDE UYUYA KALMAK

Soru: İşten eve bitkin bir halde geldim ve kanapenin üzerinde
uyuyakaldım. Acaba uyandığımda (sabah olmadıysa tabii:) Tora
berahalarını söylemem gerekir mi?
Cevap: Eğer henüz Arvit duasını söylemediyseniz, Arvit duasındaki Aavat
Olam berahasında Tora berahasını söylediğini düşünerek bu yükümlülüğü
yerine getirebilirsin. Ancak Arvit duasını da yaptıysa, kanapenin üzerinde
uyumak yatakta uyumakla eş değer olduğu için tekrardan Tora berahalarının
söylenmesini gerektirir. Sabah olduğunda ise tekrardan Tora berahalarını
söylemesi gerekecektir.

bottom of page